Telefonunuz çalar karşıdaki ses, “terörle mücadele şubesinden arıyoruz, elimizde terör örgütü ile bağlantınız olduğuna dair güçlü deliller var…” der. Eğer bilinçsiz ve gölgesinden korkan bir kişi iseniz, ömrünüz boyunca mahkeme kapısından bile geçmemiş, ak pak bir sicile de sahip olsanız, hayatınızda yaşayabileceğiniz en büyük panik ve korku çemberi sizi içine alıverir, elinizin ayağınızın titremesine engel olamaz darmadağın bir hale gelirsiniz (içinizde bu acı tecrübeyi yaşayanların yüz hatlarını görür gibiyim).

Sonrası mı? Ya bu yemi yer, paşa paşa dediklerini yapar, hastalık sağlık için biriktirdiğiniz üç kuruştan olursunuz, ya da kurulan bu tezgahtan emniyet güçlerini haberdar eder, kayıpsız kurtulabilirsiniz. Dedim ya hepsi sizin bilinç seviyenize bağlı.

Değerli Dostlar,

Girizgahtan da anlaşılacağı üzere, bu ay ki sohbet konumuz TEHDİT. Hani şu hepimizin hayatında küçük boyutlarla da olsa başvurduğumuz acımasızlık. Ama biz sohbetimizde, bunu yaşam biçimi haline getirmiş, insan vasfını kaybetmiş karakter/sizleri mercek altına alacağız izninizle. Konuyu irdelemeden önce de isterseniz bir eylemin, tehdit suçu olarak nitelendirilebilmesi için oluşması gereken fiilleri gogıl amcadan araklayıp, sıralayarak başlayalım.

Peki bunlar ne mi imiş?

Mağdur olanı, kendi veya yakınının canına,

Vücut dokunulmazlığına,

Cinsel dokunulmazlığına,

Mal varlığına yönelik olarak yapılan tehditler.

Biz bu sohbetimizde her zaman olduğu gibi, olayın akademik boyuttaki değerlendirmelerini, bu işin uzmanlarına bırakarak, daha ziyade olayın insanda yarattığı maddi ve manevi kayıplarından söz edeceğiz.

Hadi buyurun…

Hali vakti yerinde olduğu bilinen, mutlu bir aile babasısınız. İşinize geldiniz çalışıyorsunuz. Eşiniz ve tek çocuğunuza da hastalık boyutunda aşıksınız ve onlara kavuşmak için akşamı iple çekiyorsunuz. Tam o anda telefonunuz çalıyor, “kızınız elimizde, şu kadar parayı, şu kadar zamanda, şuraya getirmezseniz ve polise haber verirseniz onu bir daha…” deniliyor ve kapatılıyor. Alın size can ve mal varlığı ile tehdidinin en ağır türlerinden biri, belki de en ağırı, bir babanın evladı ile sınanması. Bu durumda dağılmayan, paniklemeyen, düşünme yetisini kaybetmeyen bir ebeveyn düşünebiliyor musunuz? Sizi bilmem de ben…

Şimdi bu baba, kendi aklı başında değilken, bu haberi anneye nasıl haber verip, onu teskin edecek?

Ekonomik gücünü fersah fersah aşan fidye parasını nasıl ve kimden temin edecek,

Polise haber verecek mi, vermeyecek mi? Çık işin içinden çıkabilirsen.

Bu haydutluktan çıkacak her türlü sonuç, bu suçsuz insanların ya belli bir süre ya ömürleri boyu sürecek mağduriyetlere maruz kalacak olmaları. Parayı bulamadıkları için çocuklarını kaybetme olasılığını aklıma getirmek bile istemiyorum.

Fidyeyi karşılamak için borçlandığı parayı iade edebilmek için nasıl büyük sıkıntılar yaşanacak kim bilir?

İçine düşeceği ve yıllarca kafasını kurcalayacak “keşke polise haber verse idim” ikilemini saymıyorum bile.

Ne bileyim, ya da;

Pratikte onlarca örneğini gördüğümüz üzere, asgari ücret bile alamadığınız bir işyerinde karın tokluğuna çalışan, eşini kaybetmiş, iki çocuğu ile yaşam mücadelesi veren genç güzel ve alımlı bir kadınsınız. İşe girdiğiniz anda, usta denilen, aslında soysuzluk ustası bir hayvanın sapık bakışlarını hep üzerinizde hissediyorsunuz. Ve bu sapık bakışlar son günlerde sözle cinsel boyutta mobbinge dönüşmüş durumda. Uyardınız aldırmıyor. İşi bırakma, şikayet etme ve gözünü korkutma gibi bir şansınız yok. Ayrıca da istediğini vermezseniz, sizi işten attırmakla TEHDİT ediyor.

Hadi bakalım bırakın gerçeğini yaşamayı, empatik boyutta da olsa kendinizi bu kadının yerine koyun, yüreğiniz yetiyorsa. Alın size tehdidin cinsel dokunulmazlık türündeki hali. Tam da “iki ucu boklu değnek” dedikleri türden. “Evet” dese kadınlık onuru gibi en kıymetli hazinesinden, “hayır” dese yiyecek ekmeğinden olacak.

Ortası mı? Ortası yok. Çünkü hayat bazen orta yol bırakmaz insana, bir durum ya öyledir ya da böyle, ortası yoktur!

Değerli Okurlar;

Olayın bir de politik tehdit boyutu vardır ki, bizim gibi politik vandalizmin hüküm sürdüğü ülkelerde bu adeta bir renk, bir kültür, bir sosyal doku halini almıştır. Ve bu bizde öyle bir aşamaya gelmiştir ki, en yukarıdakinin bu konuda nerede ise atasözü olarak tescillenmiş, son derece özlü bir sözü vardır. “Biat etmeyen, bertaraf olur” Türkçesi mi? “Benim tarafımı tutmuyorsan, yaşama şansı vermem”! Tabi en yukarıdaki böyle söyler de onun tarafını tutan ve ondan güç alan diğer “az yukarıdakiler”, ve aşağılardaki tuzları kuru, keyiften kıç baş kaşıyan ve her boktan yuvarlak yapan payandalar durur mu, tabi ki onlarda, yalakalığın kralını yaparak, ağa babalarına, sahiplerine, velinimetlerine olan uşaklıklarını eksiksiz olarak sürdürürler. Ancak bizde örneğine sık rastlanmayan iktidar değişiklilerinde, kaçacak delik aradıkları gibi, en büyük kamuflaj ustalarına taş çıkarırcasına bukalemunlaşırlar. Yani her at gibi, onlar da sahibine göre kişner.

Genelde devlet gücünü kullanarak hükümet eden iktidarlar ve mensupları tarafından gerçekleştirilen, bu tehditkar irilerin gazabına uğrayanların başında, insan onuru ile yaşamak için direnen, tüm canlı türlerinin yaşam haklarına karşı hassasiyet gösteren insanlar vardır. Bunlar kimler midir?

Bunlar, çevre ve doğa katliamlarına karşı direnen bir avuç aktivistlerdir.

Bunlar, insan hak ve özgürlüklerini her şeyin üstünde tutan özgürlük savaşçılarıdır.

Bunlar, ölümleri pahasına, kadına karşı her türlü şiddete “dur” diyen yürekli kadın hakları savunucularıdır.

Bunlar, ruhları ve bedenleri kirletilerek, gelecekte hastalıklı karakterler olarak aramızda gezmeye namzet çocukları, din bezirganlarının her türlü tecavüzünden korumaya çalışan çocuk hakları savunucularıdır.

Bunlar varlıkları ile hayatlarımızın en canlı, en renkli, en masum ve en sadık yoldaşları olan hayvan dostlarımızı “insan gibilerden” korumak için canla başla çalışan hayvan hakları savunucularıdır.

Bunun sonucu ne mi olur?

Ya ülkelerinde mevcut sistemin devamını isteyen “güçlerin” tehditlerine boyun eğip, nedamet getirerek, uslu çocuk olup köşenize çekilir, onların dayattığı hayatı yaşamaya razı olursunuz,

Ya da iddianameniz bile hazırlanmadan yıllarca hapislerde tutulup, bırakın insanı, karıncayı bile incitmediğinize bakılmaksızın, “bağımsız mahkemelerce” yargılanıp, ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırılarak hayattan ve sevdiklerinizden koparılırsınız.

Biliyorum, yine içinizi kararttım, ama maalesef yapacak bir şey yok. Benim halim de ülkem insanının yarısının ruh halinden farksız ve bende bundan ülkesini çok seven her duyarlı insan gibi etkileniyorum ve bu olumsuzluklar da sohbetimize yansıyor maalesef. Tehditsiz bir yaşam temennisinde bulunamayacağım, çünkü buna inanmıyorum.

Diyorum ki; eğer gücünüz varsa, insan olana yakışmayan TEHDİT’lerle kesip, biçip, doğrayıp hapsedip, şeytanın avukatlığını yapacağınıza,  güzel olan, güzel olmaya çalışan ve güzel kalmak için çabası olanları korkutmayın. Ne mi yapın, teşvik edin!

Sevgi ile kalın…